|

Amaç ve hedefte olan devrimdir

Devrimin öznel ve nesnel olarak güncel olduğu süreçler sınıf mücadelesinin kıyısına tırmandığı, keskinleştiği dönemlerdir. Sınıflar arasındaki bu mücadele –ezen ezilen, sömüren sömürülen- çelişkilerin her özgülde aldığı boyuta göre çeşitli araç ve yöntemlerle sürdürülür. Tüm sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin temel öyküsünde, temel çelişkisi burada anlam kazanır. Egemen sömürücü sınıflar ezilen halk üzerinde kendi saltanatlarının sürmesi için siyasal, politik, ideolojik, ekonomik, kültürel ve dini inançlara kadar baskı ve zorbalık yöntemlerini kullanırlar. Siyasal iktidar hedefli örgütlenmiş devrimci mücadele bu sömürücü egemen sınıflara tehlikeli ve en önce imha edilmesi gereken olarak değerlendirilir. Devrimci örgüt ve partiler onların önder kadro, militan ve savaşçılarının imhası öncelikli hedefleri olur.

Tarih boyunca ezilenler, belirli bir kesitinden sonra devrimci komünistler, demokrat ilericiler sömürücü egemen sınıfların hedefleri olmuşturlar. Temel amaç ezilenlerin işçi sınıfı ve emekçilerin egemen sınıfların sermayenin çıkarlarını gözeten ve koruyan devletin temel varlığına karşı yönelen direncini kırmaktır. Buradaki esas amaç halkın direnç noktalarını daha kolay yönetilebilir hale getirmektir. Bunun için halk ve onun öncüleri hedef alınır.

Sınıf mücadelesi her aşamasında başarısızlığın başarıya, yenilginin zafere, geri çekilmenin karşı saldırıya koşullu olduğu çelişkili, çatışkılı bir süreçtir. Bunun için sınıf mücadelesi “tek düze bir hatta gerçekleşmez” deriz. Çağımızın temel çelişkisi olarak burjuva proletarya güncel ifadesiyle ücretli emek ve sermaye çelişkisinde bir çok irili ufaklı saldırı ve geri çekilmeler yaşanır. Bu mücadelenin her deviniminde çelişkiler biraz daha keskinleşir, devrim örgütlenmesini kolaylaştıran oğlular daha belirginleşir.

Birçok siyasal politik anlayış henüz yapılanma sürecinde belki bu sürecini dana yeni tamamlamış, faaliyet içerisine yeni katılmışken egemen güçlerin hedefi olmuş ciddi darbeler, örgütsel yenilgiler almış dağılmalar olmuştur. Bu saldırılar sınıfsal yapılanmanın kendi iktidarına karşı yönelmiş siyasal bir yapılanmaya karşı gösterdiği tavırlardır. Çünkü ortaya çıkan bir karşı çözümlemedir. Zorbaların, sömürücü egemen sınıfların iktidarı sorgulanmaktadır. Ve oluşum halindedir. Sınıfsal mücadele anlamını burada kazanıyor. Normaldir.

Ülkemiz sınıf mücadelesi pratiğine baktığımızda ilk ortaya çıkan budur ödenen bedellerin, akıtılan kanların haddi hesabı yoktur. Bu gerçekliğin sebebi elbette ki sınıf mücadelesinin yoğunluğuyla açıklanabilir. Ülkemizde ulusal mücadelede kıyasıya yaşanmaktadır. Faşist Türk hakim sınıflarının oldukça yoğun saldırısı karşısında kitlesel bir mücadele söz konusu olmuştur.

Stalin yoldaş “ her şeyden önce önemli olan gelişmekte olandır” diyerek gelişmekte, embriyon halinde olanın dirilişine dikkat çeker. Bu oluş hali salt bireylere değil, sınıf mücadelesinin her düzeyiyle de ilgilidir. Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının 1921’de Karadeniz’de Türk hakim sınıfları, onların temsilcileri Kemalistler tarafından hunlarca katledilmesi bu noktada anlamını kazanır. Gelişmekte olan TKP henüz embriyon halindeyken hedef alınmış ve faşizm tarafından tasfiye edilmiştir. Hedefte olan elbette 15’lerin salt bedenen imhası değil halkın mücadelesi hedef alınmış, ülke içerisinde süren “kurtuluş savaşının” komünistlerin önderliğine geçerek gerçek anlamda ulusal kurtuluş mücadelesine dönüşmesinin önüne geçilmiştir. Ezilen sömürülen halkın sömürü e zulümden kulluk hakkından kurtulması engellenmiştir.

Mustafa Suphilerin katledilmesi sonrası TKP’ ye hakim olan Şefik Hüsnü önderliğindeki revizyonist klik, ilerleyen süreçlerde sosyal, siyasal, politik mücadeleyi reformist, revizyonist bir hatta oturtarak arkalarında yarım asırlık “boş” bir tarih sayfası bıraktılar. Bu “boş” tarih sayfası 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından oluşan konjonktürün ve artan emperyalist saldırganlığın neden olduğu açlık, yoksulluk durumlarının tetiklediği “68 Hareketi”yle ve Çin’de Başkan Mao önderliğinde kapitalist yolculara karşı başlatılan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin tüm dünyaya yayılan etkisiyle birlikte yırtılmaya başlanmıştır.

1. ve 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından gelişen dönem bir çok yönüyle önemli alt üst oluşlara sahne oldu. 1. EPS’nin yaşandığı bir zamanda 1917 Şanlı Ekim Devrimi gerçekleşmiş proletaryanın Bolşevik Partisi önderliğinde gerçekleşen bu devrim dünya tarihinde sosyalizm lehine ezilen ve sömürülenlerin umut kaynağı olmuştur. 2. EPS sorası da benzer gelişmeler yaşandı. SSCB ile birlikte Doğu Avrupa ve Çin’in de dahil olduğu güçlü bir sosyalist kamp oluştu. Devrimin ülkemizde olduğu gibi enternasyonal alanda da öznel ve nesnel olarak günce l olması böylesi bir konjonktüre dayanır.

“68 Hareketi” böylesi bir zamanda yarım asırlık esaret zincirlerinin kırılmasında tarihsel öneme sahiptir. Bu sürecin içinde öne çıkan öğrenci eylemleri siyasal politik temelde kendi süreçlerini aşarak silahlı eylem çıkışlarına evirildiler. İşçi eylemlerinde, köylü eylemlerinde varlık gösterilmeye, devrimci mücadele öğrenci kampuslarından, derneklerden taşarak işçi emekçi yığınlarının arasına karışmaya başladı. ’71 silahlı devrimci çıkışı bu anlamda zor bir parkurdu. THKO, THKP-C pratikleri gerçekleşti. Teorik siyasal boyutuyla da etki alanı buldular. ’68 ve ’71 silahlı devrimci çıkışının önderlerinde İbrahim Kaypakkaya yoldaşın ayırtedici özelliği MLM’nin gerçekçi yargısıyla ülkenin sosyal gerçekliğini kendi döneminin ideolojik-siyasal atmosferinden kesin kopuşlar gerçekleştirerek ideolojik ve pratik duruştaki netliğinde görülür.

Sosyo-ekonomik yapı tahlilinden, TC devletinin temel niteliğine, Kemalizm’in tahlilinden Ulusal soruna, revizyonizme karşı mücadeleden dönemin en ileri teorisine göre donanma ve una uygun pratiğini şekillendirmeye kadar Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu temel teorik tezler oldukça açık ve nettir. Kaypakkaya Türk hakim sınıfları dediğimiz komprador burjuvalar, büyük toprak ağaları ve bürokrat burjuvaların emperyalizmin ülkedeki uzantıları, dayanakları olduğu, sosyo-ekonomik yapının bu özel ilişkiye paralel yarı-sömürge, yarı feodal bir karakter taşıdığını ve TC devletinin resmi ideolojisi olan Kemalizm’in faşist özünü tarihsel süreçleriyle birlikte ortaya koymuş, Kürt ulusal sorunu noktasında döneminin tüm siyasal unsurlarının ilerisinde bir duruş sergileyerek ezen ulusun baskı, imha ve inkar politikalarına karşı net bir tavır geliştirmiştir. TC’nin parlamentosunun kaba uydurma bir biçimde faşizmi maskelemek için olduğunu ortaya koymuş, Marksist, Leninist, Maoist bilgi teorisiyle Şafak Revizyonizmine ve burjuva ideolojisinin onda büründüğü tüm biçimlerini elinin tersiyle iterek Türkiye devrim tarihinde bir çığır açmıştır.

İnsanın savaştaki bilinçli dinamik rolü bilinir. Düşünce başlangıçta özneldir. Pratikle birlikte nesnel bir gerçekliğe kavuşur. Öznel olanın nesneleşmesinin koşulu burada yatar. Birincisine bağlı bu ikinci olgu elbette ki halka devrime ve devrimci örgüte derinlikli bir güven ve iyimserlikle yaşam bulacaktır. Bu noktada Kaypakkaya’nın genel yaklaşımını daha iyi görebiliriz.

Her ölüm erken ölümdür! İbrahim yoldaşın 6 yıl gibi kısa bir sürece sığdırdığı siyasal politik yaşamı genç yaşına rağmen hızlı bir gelişim göstererek KP’nin kurulmasına evirilmiştir. Onunu araştırmacı analiz senteze dayalı bilimsel düşünme biçimi en önemlisi de Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni enternasyonal proletaryanın bilimsel ideolojisi Marksizm, Leninizm’in Maoizm’e evrilen nitel sıçramayla beraber rehber edinmesidir. Bu durum onu diğer siyasi anlayış ve örgütlenmelerden ayırır.

Fransa’dan dünyaya yayınlan ’68 eylemleri ülkemizde de yankısını bulmuştu. Başını özellikle öğrenci gençliğin çektiği toplumsal hareketlenmenin üst sınırı ’71 silahlı devrimci çıkışı ve 24 Nisan 1972’de TKP/ML, Mustafa Suphi TKP’ sinden sonra gerçek anlamda bir KP’nin kurulmuş olmasıyla doruk noktasına ulaşmıştır. Kurulduğu günden itibaren faşizmin saldırısını üzerine çekmiş, kurucu önder İbrahim Kaypakkaya da dahil bir çok kadro ve savaşçısı ya şehit düşmüş yada faşizm tarafından tutsak edilmiştir.

1973’ Mirik Mezrasının basılıp Kömün kana bulanması TİKKO komutanı Ali Haydar Yıldızın ve sonrasında İbrahim’in şehit düşmesi KP tarihinde 1. yenilgi olarak geçer.

Sınıf mücadelesi tek düze bir noktada gerçekleşmez, çelişkili, çatışkılı bir süreci anlatır demiştik. Toplumsam mücadele çizgisi de böyledir. Egemen sınıflar bu mücadeleyi kontrolleri altında tutmak isterler. Devrimci temelde siyasal iktidar hedefli gelişen silahlı mücadeleler kendi iktidarları için doğrudan önemli bir tehdit kabul gördüğünden bütün siyasal yapılanmalara karşı özel mücadele biçimlerini devreye sokarlar. Halk savaşı stratejisine karşı düşük yoğunluklu savaş stratejisi’nin geliştirilmesini burada örnek verebiliriz. Daha güncel biçimiyle son yıllarda “terörizme karşı mücadele” adı altında sosyal hakların gaspı peş peşe çıkarılan anti demokratik faşizan yasalar, terörle mücadele kurulları, özel kolluk, özel mahkemeler, özel ceza yasaları bunlara örnektir. Amaç ve hedefte olan devrimdir.

İbrahim yoldaş yarım asırlık esaret zincirlerini parçalayarak düzenle ve Kemalist ideolojiyle kirlenmiş her türden düzen içi revizyonist, oportünist yapılanmayla hesaplaşmış, ülke gerçekliğine uygun siyasal iktidar mücadelesinin halk savaşı olduğunu ortaya koymuştur. Bu temelde MLM’ yi Türkiye koşullarına, sınıf mücadelesi pratiğine uyarlamış, işçi köylü temel ittifakı temelinde bozkırın en kuru olduğu Dersim bölgesinde gerilla mücadelesini başlatmıştır. KP’nin kurulması sonrası üzerine yönelen faşizmin saldırıları gerilla mücadelesinin başlatılmasıyla daha da yoğunlaşmıştır. Uzun süredir toprağa gömülü kalan bir olgu olarak KP yeniden gün ışığına çıkmış ve yayılmaya başlamıştır. Öncülüğünde; ezilenlerin sömürücü egemen güçlerin iktidarını zor yoluyla yıkıp ele geçirdiği politik bir eylemi olarak devrim her zamankinde daha günceldir.

Emperyalist egemen güçlerin kendi arasında dünya pazarlarını ele geçirme kavgası daha bir kızışırken dünya da bunların neden olduğu 1. ve 2. EPS’larına tanık olmuştur. İnsanlık bu süreçte yaşadığı yıkımı ve kaybı bu durumdan önceki süreçlerde böylesine yıkıcı bir şekilde yaşamamıştır. 2. EPS sonrası sosyalist blok ülkelerinin genişleyip güç kazanması emperyalizmin ve yerli işbirlikçi, Türk egemen sınıflarının içine düştüğü ekonomik siyasal krizleriyle birleştikçe işçi sınıfı ve emekçi halklara yönelik saldırılarda artış göstermiştir. Daha önce vurguladığımız gibi amaç halkın mücadelesinin, DEVRİM’in yenilgiye uğratılması zor kullanılarak bastırılmaya çalışılmasıdır. Bu süreçte sınıf mücadelesi hiç olmadığı kadar tırmanır, her türlü yöntem devreye sokulur. Ülkenin düşünen üreten insanları, devrimci, demokrat, aydınları işkencehanelere oradan zindanlara taşınır. Amaç ve hedefte olan DEVRİM’dir. Daha güncel bir örnek olarak ‘90’ların başlarında Rus Sosyal Emperyalizmi’nin çözülmesiyle birlikte burjuva ideologlarının yekvücut olarak yaygın bir biçimde propaganda ettiği “ideolojiler öldü”, “sınıf mücadelesi bitti” türünden ideolojik, politik saldırılarını verebiliriz. Burada da amaç ve hedefte olan DEVRİM’dir. Devrimci mücadelenin bitirilmesi, halkın, birikmiş şuurların kendisini yeniden üretemez hale getirilerek teslim alınması ve korku salmaktır.

Bu eksende görülmediği; İbrahim yoldaşın savaş içerisinde savaş vererek 90 gün boyunca Diyarbakır zindanlarında yarattığı ser verip sır vermeme geleneği önemli bir şeydir. Türk hakim sınıflarının onu katletmesinde en önemli neden kendi zindanlarında aldığı bu yenilgiyle birlikte İbrahim’in Marksizm, Leninizm, Maoizm’in ihtilalci çizgisini derin biçimde özümsemiş bir önder olması, onu katlederek devrimci düşüncenin kendisini yeniden üretmesinin önüne geçmektir. Burada da amaç ve hedefte olan DEVRİMDİR.

Yanıldılar! Kaypakkaya yoldaş faşizmi kendi zindanlarında yenerken temellerini güçlü bir şekilde attığı KP ardıllarınca korunmuş, savunulmuş, halkın ve devrimin iradesinin teslim alınmasına izin vermemiştir.

Bir cevap yaz