Hepsinin amacı halkın devrimci tavır almasını engellemektir!
Hepsinin amacı halkın devrimci tavır almasını engellemektir!
Egemenler cephesinde yaşananlar birçok insanı şaşırtıyor. Yazar-çizerleri muazzam bir kafa karışıklığı içinde. Kimi yapılanların doğru olduğunun kimi yapılanların yanlış olduğunun çığırtkanlığını sürdürüyor.
Hepsinin amacı ortak kafaları bulandırmak ve halkın gerçekleri sorgulayarak devrimci tavır almasını engellemektir.
Kapitalizmin yaşadığı ekonomik kriz yönetim krizini de belirlemektedir ve yarı sömürge konumundaki Türkiye de bundan nasibini fazlasıyla almaktadır. Ekonomik olarak AB’nin siyasal olarak ABD’nin hakim güç olması yerli komprador sermayenin çelişkilerinin şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır.
ABD Ortadoğu’da Türkiye’nin jandarma olmasını istemekte; bunun karşılığında vereceği kemiğin nasıl paylaşılacağı egemenleri birbirine düşürmektedir.
Bunun yanında kriz bahanesiyle işsizliğin artması işçi sınıfı ve müttefiklerinin canları yandığı için arayışa girerek bilinçlenmeleri egemenlerce tehlike olarak görülmektedir. Tekel, demiryolu, itfaiye işçilerinin direniş ve eylemlilikleri bu anlamda önemlidir.
Egemenlerin halka karşı birleşerek ortak çıkarlarına zarar gelmemesi ve karlarına kar katmak için ortak davranmaları sınıf çıkarları gereğidir. Çıkardıkları ekonomik, siyasal, kültürel yasalara bakıldığında tümünün halka zulmetmek için olduğunu anlamak zor değildir.
Devrimciler, komünistler bu gerçekliği yıllar önceden ortaya koymaktaydı oysa. Faşizmin karekteri gereği yaptığı zulmü birkaç “iyi çocuğu”na yükleyerek kendini aklama, kitlelerin düzene olan bağlılıklarını pekiştirme çabasından başka bir şey değil yaşananlar. Kontr-gerilla yeniden örgütlenmekte ve teşhir olanlar açığa alınarak yenileri gizlenmeye çalışılmaktadır. Ülkede demokratik devrim gerçeklenene kadar da buna benzer süreçler yaşanacaktır.
Egemenler bağlı oldukları emperyaliste göre klikler oluşturmaktadır ve yaşanan çatışmada ayyuka çıkmış, bilinen yanlarını karşılıklı kullanarak çıkarlarını korumayı ve büyütmeyi esas almaktadırlar.
Gündemi sürekli meşgul eden Ergenekon davası bu anlamda bir örnektir. Dava egemenlerin “iyi çocukları”na devleti aklamaları için verilen görevlerden biridir. Tutsak ve şehit düşenlerimizin haklı olarak belirtikleri gibi; “derin devlet” devletin kendisidir. Devlet egemen sınıfların yönetim aygıtı olarak farklı konularda örgütlenmiş kurumlarıyla bir bütündür. Yasama (TBMM), yürütme (hükümet) ve Yargı (mahkemeler) bir bütünün parçalarıdır. Bu parçalarda yer alan bürokrasi içinde hangi egemen klik etkili ise onun çıkarları temelinde hareket etmektedir.
Ulucanlar katliamı davasında mahkeme “güvenlik güçleri görevlerini yapmıştır” diyerek faşizmin gerçek yüzünü tescillemiştir. Bu nedenle haklarında dava açılan katiller sürüsü ceza almadan veya küçük cezalar verilerek salınacaktır.
Egemenlerin halka, ilerici ve yurtseverlere, devrimci ve komünistlere yönelik geliştirdikleri saldırılar önümüzdeki süreçte de artarak sürecektir. İçinde bulundukları krizi aşmak daha fazla baskı ve zulmü, katliamı “iyi çocukları”na uygulatmaktan geri durmayacaklardır.
Arjantin’de ve ülkemizde cunta koşullarında faşizmin demir yumruğuna karşı sokaklara çıkan ailelerimize, Partizan Şehit Ve Tutsak Ailelerine bugün ve önümüzdeki süreçte önemli görevler, sorumluluklar düşmektedir.
Şehit ve tutsak ailelerinin mücadelesini daha fazla sahiplenerek saldırılara karşı örgütlenmeliyiz.
Bir bülten okuru