Pusula:Örgütlemede derinleşerek, kitle çalışmasında yoğunlaşmalıyız!
Devrimci ve komünist harekete karşı güvensizliği meslek haline getirmiş eleştiri hastalığı, içinden geçmekte olduğumuz sürecin tipik özelliklerinden biridir. Eleştiri adı altında umutsuzluk, karamsarlık tohumları eken bu anlayış sahiplerine karşı uyanık olmak her devrimci militanın görevidir. Bu tür yıkıcı eleştirilerin, kitle hareketlerinin, devrimci hareketlerin görece gerilediği dönemlerde daha bir yoğunlaşması tesadüf olmazsa gerek. Tüm bunları gerilemelere, yenilgilere yol açan yanlış politikaların sorgulanması çabası olarak yorumlamak oldukça iyimser bir yaklaşımdır. Çünkü bu kaygılar temelinde yapılacak olan eleştiriler yıkıcı değil yapıcı, karamsarlığı değil umudu büyüten nitelikte olur.
Öncelikle bugün tüm dezavantajlara rağmen faaliyet yürüttüğümüz tüm alanlarda belirlenen politikalara uygun olarak ileri kitlelerle ilişkilerin geliştirilmesi için sıkı bir disiplin altında, örgütlü güçlerimizin harekete geçmesini sağlamaktır. Kitle hareketlerinin görece geri olduğu, devrimci hareketin kitlelerle bağlarının zayıfladığı dönemlerde, ileri kitlelerle bağ kurmak, onları örgütlü yapının bir parçası haline getirmek öncelikli görevlerimizin arasında olmalıdır.
Hiç şüphesiz mevcut dağınıklığı gidermek, örgütlülüklerimizin inşasında derinleşmek için MLM bir birlik vesağlamlık ön koşuldur. Bu başarıldığı oranda ileriye doğru hamleler yapmanın yolu da açılır. Çok iyi bilinmelidir ki; kafa karışıklığının, tereddütlerin olduğu bir ortamda hiçbir zorlu görev başarılamaz. Tabii ki ideolojik birlik ve netlik burada anahtar rolü oynamaktadır. Dolayısıyla bu konudaki tüm farklılıkların açığa çıkarılması, yetersizliklerin giderilmesi için pratik çalışmalarımızı içeren genel ve bölgesel faaliyet raporları üzerinde ciddiyetle durmak, yürütülen ideolojik ve teorik tartışmaları önemsemek oldukça önemlidir.
Elbette ki farklılıklarımızı gelişi güzel değil, örgüt disiplinine uygun olarak dile getirip tartışmalıyız. Ama her halükarda tartışma sürecine katılmalıyız. Ve tüm tartışmalardaki temel amacımız yapı içinde en ileri düzeyde bir birliğin yaratılması olmalıdır. Şüphesiz bu eksenli yürütülen tüm tartışmalar yalnız aramızdaki farklılıkları netleştirmez; aynı zamanda birbirimizi ikna etme ve geliştirme sürecine de katkı sunar.
Yine dağınıklığın, devrimci hareketin kitlelerle bağlarının zayıf olduğu dönemlerde en öncelikli görev, kitle bağlarını güçlendirecek olan taktik politikalar üzerinde yoğunlaşmaktır. Peki bu politikalar kiminle uygulanacak? Tabii ki örgütle. Eğer asgari düzeyde mücadele içinde sınanmış bir örgüt yoksa, belirleyeceğimiz taktiğin de bir anlamı olmaz.olmaz. Çünkü taktik, örgütle uygulanır; kısa ve uzun vadeli planlar örgütlü yapı üzerinde yapılır.Eğer bugün sınıf mücadelesi açısından ortaya çıkan olumlu işaretlerden söz ediyorsak; yapmamız gereken öncelikli iş, ortaya çıkan bu işaretlerle, proletaryanın lehine büyük kazanımların sağlanması için sürece müdahale edecek örgütlü bir yapının yaratılmasıdır.Önümüzdeki süreçte işçi, köylü, kadın, gençlik, yoksul semt emekçileri cephesinde baskıları, sömürüyü, zulmü hedefleyen hareketlerin gelişmesi pekâlâ mümkündür. Tarihi tecrübeler de bunun böyle olduğunu bize gösteriyor. Bu demektir ki; nicelik ve nitelik durumumuza bakmadan, var olan güçlerimizin böylesi süreçlere aktif olarak müdahale etmesini sağlayacak bir örgütlülüğün yaratılmasıdır. Bunun için ideolojik-teorik eğitim ve yine pratik müdahalenin içte ve dışta nasıl bir değişime yol açacağını, kitlelerle bağ kurmamıza nasıl hizmet edeceğini, yaşanan tarihi tecrübelerle birlikte eğitici bir tarzda ortaya koymalıyız.
Bunları ifade etmek, her şeyi kendiliğinden hareketlere bağlamak anlamına gelmez. Tam aksine bu yaklaşım objektif duruma uygun olarak görevlerimizi belirleme anlamına geliyor. Şöyle ki; devrimci hareketin bugünkü objektif gücü, mücadelenin çeşitli alanlarında ezen-ezilenler çelişkisini derinleştirecek, pratik bir kitle hareketi yaratacak bir konuma sahip değildir. Dolayısıyla devrimci otoritenin, devrimci saygınlığın kitleler üzerindeki etkisinin zayıfladığı dönemlerde, Tekel direnişi vb. pratiklerde olduğu gibi aktif bir tutum almak, aynı zamanda kaybedilenlerin yeniden kazanılması anlamına da gelir. Böylesi pratik süreçlerin olumlu temelde derinleştirilmesi beraberinde ezilenlere direniş çağrıları yapmayı, direnişleri örgütlemede öncü bir rol oynamayı da kaçınılmaz hale getirir. Tüm sorun örgütlülük düzeyinde, kitlelerle zayıflayan bağların, oluşan güvensizliklerin giderilmesi noktasında düğümleniyor. Yani soyut hedefler belirlemeden çok, somut görevler belirlemek; ama sürekli ileriye doğru sınıf mücadelesi örgütlemede öncü bir rol oynamayı da kaçınılmaz hale getirir. Tüm sorun örgütlülük düzeyinde, kitlelerle zayıflayan bağların, oluşan güvensizliklerin giderilmesi noktasında düğümleniyor. Yani soyut hedefler belirlemeden çok, somut görevler belirlemek; ama sürekli ileriye doğru sınıf mücadelesi açısından çıtayı yükseltmek olması gereken en doğru tutumdur.
Daha sade bir dille ifade edecek olursak, geriliklere, pratikteki atıl duruşlara her daim koşullar teorisi maskesini geçirmemeliyiz. Mevcut durumda en iyisini yapmak, bunun için koşulları zorlamak hedefimiz olmalıdır. Aynı politikalar çerçevesinde bazı çalışma alanlarında daha olumlu sonuçlar alınıyorsa, bu sonuçlarda oradaki çalışmaları yürüten faaliyetçilerin oynamış olduğu daha militan, daha yaratıcı rolü kim inkar edebilir. Hedefe kilitlenmiş militanca yaklaşımların daha koparıcı olacağı kesindir. Bu temelde şekillenen faaliyetçiler kaçınılmaz olarak sürekli hedefleri büyütürler; var olanla yetinme anlayışını yadsırlar. Hiç şüphesiz içinde bulunan nesnel koşulları belirlemekle zor koşullara meydan okumak arasındaki farkı doğru kavramalı-yız. Yani koşulların zorluğu geri bir duruş izlemenin gerekçesi olamaz. Bilakis daha yoğun bir emek ve ısrarlı çalışmanın gerekliliğine işaret eder.