SINIRLI BİR YAŞAMI SINIRSIZ BİR DAVAYA ADAYANLAR ÖLÜMSÜZDÜR
“Bilmem biliyor musun?/ Düşman zindanda yenilmez diye / düşünme hiçbir zaman / Hatırla / İbrahim’i, Mehmet Zeki’yi, Orhan’ı / Daha sımsıcak kurumadı / Cihanımızın kanı / Ve haykır sancağımızdaki kızıl şiarı / Haykır, açıkça olmasa bile / içten içe / Gerillalar ölmez, yaşasın mücadelemi” (Hasan Hakkı Erdoğan)
Tarihte ne zaman ki kaybedecek bir şeyleri olanlar ortaya çıktı, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayanların mücadelesi de böyle başladı.
Adlarına köle deniyordu örneğin, insan oldukları halde. İnsan oldukları halde hayvanlar gibi kırbaçlanıyor, yüzülüyordu derileri. Onlar, ölen kardeşlerinin yüzülen derilerine basarak ilerliyor, pazarlarda satılıyorlardı.
Spartaküs yaktı ilk ateşi; “Kardeşlerim, bizler insanız ve insan gibi yaşamayacaksak, insanca ölmeliyiz” dedi. Ve tarihin bağrı o günden sonra sancıyla kıvranmaya başladı.
Spartaküs’ten bugüne devralınan bu ateş, ülkemizde Mustafa Suphi’lerden, İbrahim’lerden, Deniz’lerden, Mahir’lerden, Mazlumlardan günümüze hala yanmakta ve yol göstermekte kırbaçlananlara, köyleri yakılanlara, kondusu başına yıkılanlara…
Ve şöyle seslenmekte insanlığa;
“Dün, 6. filoyu ülkemize sokanlar, Banaz’da Hızır Paşa’ya karşı geldiği için Pir Sultan’ı asanlar, Sivas’ta 35 canımızı yakanlar kimse, bugün de; 19 Aralık’ta devrimci tutsakları, 19 Ocak’ta Hrant Dink’i katledenler, Irak’ta, Filistin’de binlerce insanı kimyasal gazla yakanlar, Irak hapishanelerinde kadınlara günlerce tecavüz edenler, Kürt ulusuna katliamı, imha ve inkarı dayatanlar onlardır.”
SİZLERİ ANMAK SAVAŞMAKTIR
Her güzel şey bir emek, bir bedel ister. Yoksul emekçi halkın devrimci ve komünistler önderliğinde sürdürdüğü sınıf mücadelesi de kaçınılmaz bir şekilde bu emek ve bedeller üzerinden yükselmektedir. Bizim tarihimiz, nice direnişlerle, nice fedakarlıklarla, nice kahramanlıklarla ve kendini kavgada yeniden yaratmalarla -yenilgilerden zafere yürümelerle- örülüdür. Şehitlerimizin yaşamları bunların en somut göstergesidir.
Direngen tarihimizin bugününe büyük bedeller ödeyerek, her defasında kayıplarımızın yerini doldurarak yürüyüşümüzü sürdürerek geldik. Bu savaşta yüzlerce yoldaşımız ölümsüzleşti. Şehit yoldaşlarımız emperyalizmi ve onun uşaklarını kuşatan zincirin bir halkası olarak tarihteki yerlerini aldılar. Ve şimdi bizler onların ardılları olarak; bıraktıkları kavga bayrağını yükseklere, daha da yükseklere taşımakla yükümlüyüz.
Şehitlerimizi, onların ardından gözyaşı dökerek; beynimizi durgun, ellerimizi hantal bırakarak sahiplenemeyiz. Onları, kavgalarını ve ideallerini sürdürerek, yaratıkları değerler silsilesini tüm benliğimizle ruhumuza, bedenimizin her hücresine kazıyarak sahiplenebiliriz.
Bu nedenle Ocak ayının son haftasını kapsayan kampanyamızı o güne kadar şekillenen kendi pratiğimizi sorgulama, kendi kendimizle hesaplaşma günü olarak ele alınmalıyız. Bu hesaplaşma doğrultusunda pratiğine yön veren yoldaşlar parti ve devrim şehitlerini örnek bir biçimde anlamlandırıyor demektir.
Ancak, ilkelere ve ideolojimize uygun düşünüş, davranış, yaşam ve çalışma tarzıyla şehitler anılabilir, yaşatılabilir.
Bu bilinci kuşandığımızda; umutsuzluğun olduğu yerde umudu, kararsızlığın olduğu yerde kararlılığı, korkunun ve teslimiyetin olduğu yerde direnişi ve cesareti, örgütsüzlüğün olduğu yerde örgütü ve mücadeleyi yaratacak olan bizleriz.
İşte bu bilinçle; eşit, özgür, sömürüsüz, zulümsüz bir dünyanın onurlu meşalesini Spartaküs’lerden günümüze taşıyan, adlarını bu sayfalara sığdıramadığımız yüzlerce yoldaşımız sayısız mücadele deneyimlerini bizlere miras bırakarak ölümsüzleştiler. İbrahim Kaypakkaya’dan devralınan direniş geleneğini Dersim dağlarına taşıyan şehitlerimiz Muharrem Yiğitsoy, Aşkın Günel ve Cafer Kara yoldaşlar ve son şehidimiz Dilek Polat yoldaş şahsında tüm Devrim ve Komünizm şehitlerini saygıyla anıyor, bu onurlu kavganın inancı ve coşkusuyla özgür geleceği selamlıyoruz.
OCAK AYI
Proletarya Partisi’nin 1978 yılında toplanan 1. konferansında devrimimizin ve enternasyonal proletaryanın şehitlerinin toplu bir şekilde anılmalarının zaman dilimi olarak Ocak ayının son haftası karar altına alınmıştır.
Ocak ayı devrim ve komünizm uğruna yaşamını proleter devrimlerin gelişimine adamış birçok komünist ve devrimci önderin yitirilişlerinin tarihini ifade etmesi açısından diğer aylardan farklı kılınmış ve son haftası Parti ve Devrim Şehitlerini Anma Haftası olarak ilan edilmiştir.
Bu nedenledir ki her yıl Ocak ayının son haftası boyunca bütün alanlarda Onların pratiklerinden öğrenme, mücadeleyi daha da ileri sıçratma amacıyla çeşitli etkinlikler, eylemler gerçekleştirilmektedir.
PARTİZAN
ŞEHİT VE TUTSAK AİLELERİ
OCAK 2010